Önsöz

Çocukluğumda, Amasya ili Merzifon ilçesi CAMİ-İ CEDÎD MAHALLESİ, HEKİM SOKAK, 14 NO’lu evde rahmetli Babaannem bize Osmanlıca okumalar yapardı. 79 yaşında Babaannem vefat ettiğinde, ben Kuleli Askeri Lisesi son sınıf öğrencisi idim. Merhume Babaannem Fatma Tarhan, mekânı cennet olsun, vefat ettiği 1969 yılına kadar bize Osmanlıca okumalar yaparken hatıralarını anlatırdı. O hatıralardan ve merhume Annemin aktarmalarından, defalarca hatırladığım bizim soy lâkabımızın “EMİRNEBİZADELER” olduğudur. Soyadı kanunu ile Türk soylarında bu isme en yakın olarak tümen komutanı demek olan “TARHAN” ismini büyüklerimizin uygun gördüğünü söylerlerdi.

Rahmetli Babam İbrahim Tarhan’a bir gün sordum, "neden bizim sülâlenin mezar taşları yok?" diye. Hüzünlenerek, harf devrimi olduğu yıllarda Merzifon Saat Kulesi ve Sultan Mehmet Çelebi Medresesi binası önünde Kaymakam’ın emri ile 300 metrekarelik bir çukur açıldığını ve içine bütün kitapların doldurulup su ile ıslatılıp sonra gömüldüğünü ve o günlerde mezar taşlarının da Osmanlıca yazısı nedeniyle tahrip edildiğini anlattı.

Evimizin iki bina ötesinde Arap Camii ve Arap Dede olarak bilinen bir ibadet ve ziyaret yeri vardı. Buradan sorumlu kişi, babamın amca çocuğu rahmetli Rıfat Tarhan amcamız idi. Mamafih yol genişletme çalışmaları esnasında türbe biraz ilerde bugünkü yerine taşınırken onun rızası alınmıştı. Kitabın içinde göreceğiniz kitabede, o kabrin 708 yılında gelen Emevî Döneminde göç eden bir kişiye ait olduğu yazar. Bölgenin İslamlaşıp sonra Medine şehrine vakıf desteği verdiği Amasya tarihinde geçmektedir.

Rahmetli Babaannemin bize okuduğu Yıldızname ile birlikte bu kitaba konu olan şecereyi evimizin çatı katında deri bir çanta içinde yüksek bir yere asılı olarak annemin muhafaza ettiğini gördüm. Çantanın içindeki 9 metre 3 cm uzunluğundaki şecere dikkatimi çekti ve inceletmek için aldım. Bu zamana kadar muhafaza ettim. Ancak, Merzifon Belediyesinin ailemizi çok üzen bir operasyonu ile 1995 yılında Merzifon’un merkezinde 700 metrekarelik arsa içindeki meyve ağaçları ve çiçeklerle dolu evimiz dozerlerle yıkıldı yerine otopark yapıldı. Bu arada çanta ve içindeki diğer bilgiler kayboldu benim incelemek için aldığım şecere ise bende kaldı.

Devamını Oku

TARHAN AİLESİNİN SOYAĞACI (ŞECERESİ)
TAKDİM

“Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nursi” adlı 6 ciltlik eserimizin 1. cildinde Bediüzzaman’ın anne tarafından seyyid ve baba tarafından şerif olduğuna dair belgeleri neşredince, değişik çevrelerden bu konuda bize çok talep ve ricalar gelmeye başladı. Bunlardan biri de kıymetli dostum ve kardeşim Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın elinde bulunan ve ailesine ait çok kıymetli Şecere-i Nesebiye’yi inceletme arzusu idi. Maddî ve manevî hukukumuz inkâr edilemeyecek kadar kuvvetli olan bu kıymetli ilim adamının istirhamını şimdi yerine getirmeye çalıştık. Ancak bazı hususların altını çizmekte fayda vardır:

Birincisi: Tarhan Ailesinin elinde bulunan Şecere-i Nesebiye; Nakîbü'l-eşrâf Muhterem Efendi’nin Sâdât Defterindeki Siyâdet Berâtı ve en önemlisi de Mecelle tarafından İslam Hukukun açısından kesin delil olarak kabul edilen dört Padişah Fermânı, çok açık bir şekilde Nebioğlu Ailesinin seyyid olduğunu isbata kâfidir. Kaldı ki, diğer belgeler de bunu teyid eylemektedir. Önemle ifade edelim ki, elimize geçen şecereler arasında Tarhan Ailesinin elindeki şecere kadar ayrıntılı bilgi veren bir şecereye rastlamadık.

İkincisi: Her şecerede olduğu gibi, bu şecerede de Hz. Resûlüllah’tan günümüzde yaşayan fertlere gelinceye kadar, arada kopukluk bulunmaması nadirdir. Hatta bu kopukluklar ve ihtilâflar, Hz. Abdülkadir Geylânî’nin bile şeceresinde vuku bulmuştur. Kaldı ki, kıymetli ilim adamımızın ifadesine göre, Şecere dışındaki çok evrak maalesef kaybolmuştur.

Üçüncüsü: Bu kitapçığı kaleme almak ve Nebizâde Ailesinin şecere-i nesebiyesini çıkarabilmek için, başta Osmanlı Arşivindeki ilgili belgelerin tamamı; İstanbul Büyükşehir Kütüphanesindeki arşiv belgeleri; Ankara’da bulunan Vakıflar Arşivindeki vakfiye ve vakıf kayıtları; Tapu Kadastro Kuyûd-ı Kadîme Arşivi ve nihayet İstanbul Müftülüğündeki Nakîbü'l-eşrâf Defterleri teker teker taranmış ve değerlendirilmiştir.

Bu noktada yukarıda zikredilen kurumlardaki yetkililere ve kıymetli arkadaşlara teşekkürü bir borç bilirken; yaptığımız hataları düzeltecek belge yahut bilgiyi bulan arkadaşların bize bildirmelerini istirham ediyorum.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz
Rotterdam, 16 Kasım 2017

Devamını Oku

Şecereler